Takım Farkındalığı: Sihirli Değnek Mi Yoksa Uydurma Bir Tabir Mi?
Günümüz iş dünyası takım çalışmasının değerini her geçen gün daha fazla anlıyor. Peki, farklı tecrübe ve yetkinliklere sahip, farklı karakterlerdeki bir grup insana, belirli bir sürede bitirmeleri için zorlayıcı bir proje verdiğinizde sizce her şey uyum içinde ilerler mi? Maalesef ki hayır!
Bazı çatışmalar, yeni fikirler doğurması açısından faydalı olabilir. Ancak ne zaman ki fikir tartışması kişiselleşir, o zaman bu tartışma ve çekişmeler dalga dalga şirket içindeki herkesi etkisi altına alır ve başarısızlık kaçınılmaz olur.
Peki, işlerin bu noktaya varmaması için liderler, ekiplerine nasıl destek olabilirler? Modern literatürdeki çözüm alternatiflerinden biri de farkındalık çalışmaları olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar, farkındalığın, çalışanların işlere odaklanmaları, problemlere açık fikirlilikle yaklaşmaları ve tartışmaları kişiselleştirmemeleri için destek olduğunu gösteriyor. Google ve LinkedIn gibi birçok büyük organizasyon, çalışan verimliliğini ve mutluluğunu arttırmak için farkındalık programları uyguluyorlar. Peki çalışanların farkındalık eğitimleri almaları, otomatik olarak takım farkındalığını da beraberinde getirir mi?
Takım farkındalığı kavramı, kişilerin bireysel düşünme şekillerinden ziyade tüm gruba ve grup içi etkileşimlere yönelmesi dolayısıyla öz-farkındalık çalışmalarından ayrışır. Tıpkı öz-farkındalığın profesyonellerin kendilerini daha iyi tanımalarını ve peşin hükümlülükten uzaklaşmalarını sağlaması gibi takım farkındalığı da tüm üyelerinin takım hedeflerini, dinamiklerini ve rollerini benimsemesini sağlar; takımın güçlü ve gelişime açık yanlarını belirlemekte ve güçlü yanlarından yararlanırken eksik yanlarını geliştirmek ve değiştirmek için plan yapmakta yardımcı olur.
Özellikle uzaktan çalışmanın norm olduğu, fiziken katıldığımız toplantılarda bile elimizden akıllı telefonlarımızın düşmediği, farklı kültürlerden ve dillerden gelen profesyonellerin bir arada çalıştığı günümüzde yanlış anlaşılmalar ve yanlış yorumlamalar kaçınılmaz gibi duruyor. Bu noktada organizasyonların yapması gereken en önemli iş, kurum kültürlerine “anda olma”, “önyargısız davranma”, “karşılıklı saygı çerçevesinde iletişim” ve “açıklık” gibi değerleri katmak oluyor. Ancak ve ancak bu değerler sayesinde farklı fonksiyonlardan oluşan takımlar, duygusal tepkileri bir kenara bırakıp, gerçekten organizasyonlara değer katabiliyorlar.
Takım farkındalığı sağlamak için tüm takım üyelerinin bireysel farkındalık eğitimleri almalarına da gerek yok. Sadece takım lideri veya takımın birkaç üyesinin farkındalık eğitimleri almış olmaları bile takım farkındalığını sağlayabilir. Çünkü takım çalışması demek, sürekli etkileşim ve iletişim demektir ve farkındalık sahibi üyeler sergiledikleri davranışlarla tüm ekip üyelerini etkileyebilirler. Daha üst seviyelere geldiğimizde, liderler davranışlarıyla tüm ekibe takım farkındalığı kültürünü aşılayabilir. Özellikle toplantılarda katılımcıların verimli tartışmalardan uzaklaştığını, sağlıklı fikir üretimi ortamlarının kalmadığını gördüğünde devreye girebilir.
İki takım düşünün: A takımında üyeler kendi aralarında farklı iletişimlerde buluyorlar, ana odak işten uzaklaşıyor, dolayısıyla toplantılar tekrar tekrar yapılmak zorunda kalıyor ve belki de yapılan işler değiştirilip başa dönülüyor. Takım üyeleri sürekli savunmacı yaklaşıyorlar ve birbirlerini eleştiriyorlar. Öte yandan B takımında ise üyeler odaklarını hep işin üzerinde tutuyorlar, tartışmalar işle ilgili oluyor, herkes rahatlıkla fikrini ifade edebiliyor. Sizce hangi takım daha başarılı sonuçlar elde eder?